Çarşıbaşı (iskefiye) İlcesi



Çarşıbaşı, Trabzon ilinin bir ilçesidir. Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Trabzon-Giresun sahil yolu üzerinde, Trabzon'un 34 km batısında bulunur. Eski adı İskefiye'dir.
İLÇE TARİHİ

Çarşıbaşı İlçesi Doğu Karadeniz Bölgesi ' nde Trabzon - Giresun sahil yolu üzerinde , Trabzon ilinin 30 km. batısında kurulmuş güzel bir yerleşim merkezidir .Çarşıbaşı'nın eski adı İskefiye olup 1962 yılında değiştirilmiştir . Bunun yanında , Vakfıkebir ' de kurulan pazara gidecek olan insanların konaklama yeri olduğu için Çarşıbaşı ' na Pazarönü de denilmekteydi .Çarşıbaşı Trabzon ' dan ayrı olarak düşünülemez . Bu bakımdan Çarşıbaşı ' nın Trabzon tarihi içerisinde incelemek gerekir . Zaten Çarşıbaşı Tarihi ' ni aydınlatacak araştırmalar da henüz yapılmış değildir .


Trabzon ' a ve Çarşıbaşı ' na ilk yerleşenlerin kimler oldukları tam olarak bilinemiyor . Ancak Miletlilerin Trabzon çevresine yerleşmelerinden çok önceleri bu yörede yerli toplulukların yaşadıkları , hatta Türk oldukları bilim adamlarınca kabul edilen İskit ' lerin buraya yerleştikleri ileri sürülmektedir .Miletliler ekonomik amaçlarla Karadeniz ' e açılmış , önce Sinop ' ta koloni kurup bundan sonra Doğu Karadeniz ' e doğru gelişmelerini sürdürmüşler , Trabzon ve çevresine hakim olmuşlardır . Miletliler Trabzon ' da koloni kurup etrafını da kontrol altına almışlardır . Trabzon ' da Milet egemenliği 700 yıl devam etmiştir . Bu süre içerisinde Sinop ' tan gönderdikleri valiler aracılığı ile Trabzon ve çevresini yönetmişlerdir .

Miletlilerden sonra Pers ' ler Trabzon ' a hakim olmuşlar ve Hellenistik Döneme kadar hakimiyeti ellerinde tutmuşlardır .

Hellenistik Dönemin sonunda Trabzon ve çevresi Pont Krallığına bağlanmıştır . Daha sonra Romalılar Trabzon ' a hakim olmuşlar ve 395 yılına kadar Roma hakimiyeti devam etmiştir . Bu tarihte Roma ikiye ayrıldığı için Trabzon ve çevresi Doğu Roma İmparatorluğu ' nun kontrolü altına girmiştir . Doğu Roma İmparatorluğu zamanında Trabzon ' un kale dışındaki yerleşim merkezlerine Bayburt üzerinden Çepni ve Yüreğir Türkleri göç ederek yerleşmeye başlamışlardır .

Bizans ' ı hakimiyeti altına alan Latinler ' den kaçan bir kısım Rumlar Gürcüler ' den aldıkları yardımla Trabzon ' a gelerek burada Pontus Rum İmparatorluğu ' nu kurmuşlardır . Pontus Rum hakimiyeti Fatih Sultan Mehmet ' in Trabzon ' u fethine kadar devam etmiştir . Pontus Rumları son zamanlarında Akkoyunlular ile yakınlık kurarak güçlenmeye çalışmışlardır .

Fatih Sultan Mehmet 1461 yılında karadan ve denizden Trabzon ' u muhasara ederek , buradaki Pontus Rum hakimiyetine son vermiştir . Trabzon 'un kısa sürede Türkleşmesi ve müslüman bir şehir statüsüne kavuşması için diğer fethedilen yerlerde uygulanan iskan politikası burada uygulanır . Samsun , Niksar , Ladik , Bafra , Osmancık , Çorum , Tokat ve Torul ' dan Türk aileler getirilip Trabzon ve çevresine yerleştirilir . Böylece Trabzon ve çevresi Türk nüfusunun yerleşimine açılmış olur .Osmanlı Devleti zamanında sancak olan Trabzon ' a etrafındaki yerleşim merkezleri bağlanır . Bu durum Kanuni Sultan Süleyman ' ın tahta geçişine kadar devam etmiştir . Kanuni Sultan Süleyman zamanında Trabzon ve çevresi Erzurum ' a bağlanır . Kanuni Sultan Süleyman ' ın vefatından sonra Trabzon Erzurum ' dan ayrılır .16 . ve 17 . yüzyıllarda Trabzon ve etrafındaki yerleşim yerlerinin ekonomik ve sosyal bakımdan iyi bir durumda olduğu görülüyor . Nitekim 17 . yüzyılda Trabzon ' u gezen ünlü seyyahımız Evliya Çelebi " Seyahatname " isimli eserinde Vakfıkebir ve Çarşıbaşı hakkında şunları yazmıştır :
" Yine kuzeye gidip Kilye ( Kılıta ) kalesine geldik . Bu da Trabzon ' un nahiyelerindendir . Gayet mamur köyleri vardır . Tek başına zeamet olup subaşısı vardır . deniz kıyısında bir yüksek tepe üzerinde Ceneviz yapısı eski bir kalesi vardır . Buradan Poruz Burnu ( Yoroz ) kalesine geldik . Bu kale deniz kıyısında kayalık bir durum üzerinde dört köşe şeklinde yapılmış ve küçük bir kale olup dört tarafında mamur köyler vardır . Bir Rum papazı tarafından yapıldığı için Poruz ( Yoroz ) kalesi derler."

Sultan II. Mahmut zamanında , denizden bir Rus baskınını önlemek , memleket savunmasını kolaylaştırmak amacı ile Trabzon kıyılarına top tabyaları yerleştirilmeye başlanmıştır . Bunlardan birisi de Çarşıbaşı ' na kurulmuştur . Bu top tabyalarının görevini tam olarak yerine getirebilmesi için asker ve malzeme yönünden eksikleri giderilmiş ve bu hususta emirler yayınlanmıştır . Bunun yanı sıra , devam eden Osmanlı-Rus harbi için bu yöreden asker alınması amacı ile bir emir çıkarılmış ( 1828 ) ve Vakfıkebir ' den 140 kişinin alınacağı belirtilmiştir .
Tanzimat sonrasında Trabzon vilayet olunca etrafındaki merkezler Trabzon ' dan yönetilmeye başlanmıştır . Çarşıbaşı ise Vakfıkebir ' e bağlanmış ve bu bağlılık uzun süre devam etmiştir .
Birinci Dünya Savaşı ' nda Ruslar ' a karşı açılan Doğu Cephesi ' ne Trabzon ' un birçok yerinden ve bu arada Çarşıbaşı ' ndan da askerler katılmıştır . bu askerlerden bir çoğu salgın hastalıklar ve dondurucu soğuklardan dolayı şehit düşmüştür . Ardından Ruslar ' ın Trabzon ' u işgal etmeleri üzerine burada düşman esareti altında yaşayamayacağını anlayan insanlarımız göç etmek zorunda kalmış ve İzmit ' e kadar olan yerlere gitmişlerdir . Göç etmeyen insanlarımız ise , kendi köyünü düşmana vermemek için direnmişler ve düşmanlar bu köylere girememişlerdir . Göç eden insanlarımızın gittikleri yerlerde açlıkla , salgın hastalıklarla ve kendi topraklarından ayrı kalmanın hüznü içerisinde büyük sıkıntılarla karşılaştıklarını söylemek mümkündür . Çarşıbaşı ' ndan göç eden insanlar geri döndüklerinde medrese ve karakol binası ile diğer yerlerin yakıldığını taş üstünde taş kalmadığını görmüşlerdir .Çarşıbaşı bundan sonra Vakfıkebir ' e bağlılığını sürdürmüştür.

Çarşıbaşı, 1944 yılında bucak olmuş , 01. 12. 1954 tarihinde Çarşıbaşı Belediyesi kurulmuş ve 12. 08. 1991 tahinde ilçe olmuştur .
İlçemizin Kültürel Yapısı

Gelenekler

DÜĞÜNLERİMİZ

Yöremizde diğer yörelerden en çok farklılık gösteren düğün geleneğimizdir . Otuz yıl öncesinde düğün için tanıdıklara şeker ve ekmek verilerek davet edilirdi . Davet işini kız tarafı yapardı . Düğün eğlencesi çarşamba gecesi kız evinde kına gecesi ile başlardı . Kına gecesine kızın arkadaşları , komşular , erkek tarafı da giderdi , damat götürülmezdi . Çeyiz asma işi çarşamba günü yapılır , aynı gün davulla çeyiz toplanırdı . Kına gecesinde eğlence olur , oyunlar oynanırdı . Hediye toplama işi eğlence arasında isim çağırarak yapılırdı . İsmi çağrılan kişi gelinin yanına giderek hediyesini verirdi . Hediyeler genellikle çamaşır , mutfak eşyası ve nadiren para olurdu . Gelinin eline kına koyma işlemi yapılırken , kınanın içine para konulurdu . Bu parayı genellikle kaynana koyardı . Ancak , kaynana çift nikahlı ise bu işi başkası yapardı . Perşembe günü damadın kapısında eğlence olurdu , aynı zamanda yemek verilirdi . Bu eğlenceye gelin katılmazdı . Akşama doğru gelin süslenen atla alınır , yeni evine doğru giderdi . Eve gelen çift kapıda bekletilir , gelin asma kırardı . Asma dalını üç yerden birbirinden ayırmadan kıran gelinin uğurlu olup olmadığı denenirdi . Kırılan dal tekrar filiz sürerse gelinin uğurlu olduğuna inanılırdı . Sahana su konularak evde kimin sözünün geçeceği belirlenirdi . Sahana kim vurup suyu dökerse hakimiyet ondaydı . Ayrıca , gelin eve girerken yüksekten başından aşağıya buğday , şeker ve para atılırdı . Nedeni ise eve bereket yağmasını sağlamaktı . Bu olaya " darı saçma " adı verilirdi . Geçmişten bugüne değişmeyen tek gelenek silahların duyulan sesidir . Düğünün başlangıcından bitimine kadar kemençe sesi ile birlikte duyulan en güzel ses Çarşıbaşılı için silah sesidir . Silahsız ve kemençesiz düğün düşünülemez ve yapılamaz . Düğünün güzelliği ve zenginliği nerede ise silah sesleri ile ölçülür .

Günümüzde düğünler davul , saz , kemençe eşliğinde yapılır , her düğünde mutlaka horon oyunu oynanır . Orta denen bir adet vardır , yörede herkesçe tanınan , iyi konuşabilen bir kişi spiker olarak görev yapar . Eğlence başladıktan bir iki saat sonra masa başında oturan gelinle damadın yanına gelir , isim söyleyerek tek tek herkesi hediye vermeye çağırır . Hediyeler verilirken , sunucu ne olduğunu ve miktarını oradakilere duyurur . Sonra gelin ve damat birbirlerine hediyelerini verirler sunucu toplanan parayı oradakilere duyurur . Orta olayından sonra eğlence devam eder .

HORON


Horon bir tutkudur Çarşıbaşı'nda kemençenin kıvrak sesi bir yerden yankılanmaya görsün, ya da davulun zurnanın nağmeleri işitilmeye... Başlar önce ayaklar oynamaya. Sonra eller havaya kalkar... Sonra bir sihirli alemin içinde genişler de genişler horonun halkası...
Horon gibi canlı, hızlı bir halk oyunu yoktur. Vücudun tümünün iştirak ettiği yegane oyundur denilebilir horona. Genelde erkek ve kadın diye horonları ayırmamakla birlikte erkek horonlarının daha sert, kadın horonu ise daha yumuşak figürlerle oynanmaktadır.

Horon dizisi iki kişiden oluşsa bile içlerinden biri mutlaka horonbaşıdır. Horonu ya çalgıcı ya da içlerinden usta olan bir horoncu yönetir. Horoncuların coşkularını canlı tutmak, horon kurmak, aşağı almak, değişik horon düzenine geçmek için horoncubaşı farklı komutlar verir. Horoncular "yürü yürü, dik oyna, kim ula, dikkat dikkat, ha uşak ha, alaşağı, ula ula, aloğlu, kim kim kim, şaşma, horonu bozma, taktum,..." gibi horoncubaşı tarafından verilen komutların ne anlama geldiğini bilirler ve horon düzenini buna göre sürdürürler.

BİRLİKTEN DOĞAN GÜÇ: İMECE

Toplu iş yapmak için birçok kişinin bir araya gelmesiyle yapılan çalışmaya imece denir.
Yöre halkı çeşitli işlerini (Mısır ayıklama, fındık ayıklama, odun taşıma, çayır toplama, inşaat malzemesi taşıma vb.) ortaklaşa yaparlardı. Böylelikle işler daha kolay tamamlanır, mecilerde kemence eşliğinde türküler söylenir, bilmeceler sorulur, oyunlar (Yüzük, kırbaç) vs. oynanırdı.

Çarşıbaşı ilçesinde eskiden beri bol miktarda mısır yetişmektedir . İmece yani yardımlaşmanın , dayanışmanın yoğun olduğu dönemlerde mısırın soyulma işleminden sonra " sivi " adı verilen bir oyun oynanırdı . Soyulan mısırların burçakları örülerek ip haline getirilirdi . Orada bulunanlar burçakların etrafında halka halinde toplanırlardı . Örülen ip bir kişinin elinde bulunurdu . Halka halindeki insanların arkasında dönen kişi ipi fark ettirmeden birinin arkasına bırakırdı . Halkayı dönmeye devam eden kişi ipi bıraktığı yere gelene kadar ip , arkasındaki kişi tarafından fark edilmezse onu alarak o kişiye vururdu . Halkadaki kişi ipi fark edip alırsa ayağa kalkarak bırakanı kovalamaya başlardı . Yakalanmadan boş kalan yere oturursa o kişi kurtulurdu . Oturamaz ve yakalanırsa sivi denen iple o dayak yerdi . Halkadaki diğer kişiler vurana yardım ederdi . Mısır soyma işinin bitimi eğlenceli bir şekilde kutlanmış olurdu .Çarşıbaşı ilçesinde önceleri çokça da soğan yetişirdi . Soğanla ilgili şöyle bir olay anlatılır . " Dışarıya okumaya giden Çarşıbaşılı bir öğrenci yatılı okulda hastalanır , hiçbir şey yemez . Arkadaşlarından biri ona şeker getirir . Yanında Çarşıbaşılı olan ve hastalığında ona bakan arkadaşı şöyle de : " Nar gibi soğanı yemedi de taş gibi şekeri mi yiyecek ?" daha sonraları bu espri olarak yerleşir .

Eskiden fındık ayıklama makineleri olmadığı dönemde fındık elle ayıklanırdı.Aileler sırayla birbirlerinin fındıklarını ayıklarken fıkralar anlatılır,türküler söylenir,bilmeceler sorularak sözlü halk kültürü gelişir ,toplumsal dayanışma artar, dostluklar artar, küskünlükler ortadan kalkardı.

Kalandar :

Yöremizde çocuklar , gençler tarafından eğlence kabul edilen ve hala devam eden geleneklerden biriside " kalandar " eğlencesidir . Rumi takvime göre yılbaşı gecesi kabul edilen 14 Ocak gecesi gençler uzun bir sopanın ucuna torba ve zil bağlarlar . Karanlık olduktan sonra mani söyleyerek evlerin kapılarını çalarlar .

" Gece geldim kapınıza

Selam verdim yapınıza

Selamımı almazsanız

Daha gelmem kapınıza "

diyerek açılan kapıdan zil ve torbayı uzatırlar . Ev sahibi kim olduğuna bakmadan torbaya fındık , meyve ve para koyar . Gençler o gece hem eğlenir , hem yiyecek , para toplarlar . Kalandar gecesinin sabahı hiç kimse başka bir eve gitmez , Çünkü o evde o yıl olacak bütün terslikler o kişiden bilinir .

Hıdrellez :

İlkbaharın ilk günlerinde toprağın canlandığı 6 Mayıs tarihinde insanlar piknik yerlerine giderek eğlenir . Halkın bazı inanışları vardır . O gün anahtarla kapı açılmaz , açılırsa o ailede doğacak çocukların tavşan dudaklı olacağına inanılır . Değirmen çevrilirse sürekli başını sallayan bebekler doğar diye bilinir. Bütün bu terslikler olmasın diye halk toprağa kabak veya başka bir çekirdek eker . Ekerken herhangi bir araç kullanılmaz . Şöyle der :

" Bütün terslikler burada kalsın "

20 Mayıs :

Yöremizde Mayıs 7 ' si olarak anılır . İnsanlar eğlenmek amacı ile kayıklarla Beşikdüzü civarındaki Dilek Taşı ' na giderler . İnsanlar Dilek Taşına para atarlar , dilekte bulunurlar . Sara olarak bilinen hastalığa tutulmuş olanlara kayıkla yedi dere ağzı gezdirilir . Bazı hastalar iyileşir ümidi ile aniden denize atılırlar . Halk bu tarihte tüm hastalıkların dermanının denizde olduğuna inanır . Hastalığı olanlar denize girerek yıkanırlar.
ÇORBALAR

KARA LAHANA ÇORBASI: Bir gece önceden ısladığımız fasulyeleri pişiririz. Yeni derilmiş taze lahanayı ince ince doğradıktan sonra güzelce yıkanır. Bu sırada tence­reye koyduğumuz suyu ve fasulyeyi kaynamaya bırakırız. Su kaynadıktan sonra lahanayı ilave ederek biraz mı­sır unu serperiz. Yemek kaynayana kadar tencerenin ka­pağı açılmaz. Bunun nedeni çorbanın halk deyimiyle hayaslamaması içindir.

Çorba kaynarken mısır ununun az veya çok olduğu görülür. Yemeğin tuzunu da ilave ederek pişirmeye bırakırız. Ara sıra çorbayı karıştırmalıyız ki çorba yanma­sın.
Özellikle kış aylarında tüketilen kara lahana çorbası­nın, sıcak iken odun kaşığı ve mısır ekmeği ile yenmesi önemlidir.

BALDIRAN ÇORBASI: Yağ, salça, soğan, pişmiş fa­sulye (düdek), kırmızı biber ve baldırandan yapılır. Bal­dıran bozkır alanlarda toplanır, seçilir, ince ince doğran­dıktan sonra güzelce yıkanır. Tencerede yağ, salça ve soğan kavrulur. Sonra su ve fasulye ilave edilir. Su kay­nadıktan sonra baldıran koyulur ve tuzu eklendikten sonra pişmeye bırakılır.

SÜTLÜ KABAK ÇORBASI: Kara kabak soyularak dilimlendikten sonra tencerede pişirilir. Ezilme noktasına gelince suyu süzülür ve iyice ezilir. Ezilen kabağa, süt ilave edilir. Tekrar ateşe konulur ve isteğe bağlı olarak şeker de ilave edilerek biraz daha pişirilir.

TURŞU ÇORBASI: Fasulye turşusundan yapılır. Fasulyeler doğranır; tencerede yağ, salça, soğan kavrulur. Kaynamış su ilave edilir. Turşu tencereye konulur; kaynadıktan sonra mısır unu ilave edilir.

DARI ÇORBASI: Hazır çorbalık alınır. Akşamdan su-
da ıslatılır. Fasulye (düdek) haşlanır. Akşamdan ısladığı­mız çorbalığı tencereye koyar su ile pişmeye bırakırız. Pişmeye başladığında fasulye ilave edilerek pişirilir. Çorbanın suyu pişmeden çekebileceğinden ara sıra çor­baya kaynamış su ilave edilir. Piştikten sonra isteğe bağlı olarak tabağa böldüğümüz çorbaya, yoğurt veya ayran katarak servise sunulur.

ARPA ÇORBASI: Pişirilişi, tıpkı darı çorbası gibidir.

MISIR ÇORBASI: Pişirilişi, arpa çorbası ve darı çorbası gibidir.

HELLE (PEYNİR YAĞLAŞI): Su, mısır unu, tuz, peynir ve tereyağdan yapılır.
Kullandığımız peynir, ev yapımı peynir olmalıdır. Tencereye koyduğumuz su kaynadıktan sonra mısır unu ve tuz ilave edilir. Lapa haline gelince daha önceden parçaladığımız peyniri helleye karıştırılır, güzel bir şekil­de ezilir. Bunu yaptıktan sonra başka bir kapta tereyağı eritmek suretiyle yakarız.
Tabaklara böldüğümüz hellenin üstüne yanmış tere­yağını döker sıcak bir şekilde servise sunarız.

DİZİN ÇORBASI: Yazın toplanan fasulye, ipe dizile­rek kurutulur. Kışın pişen bir yemektir. Önce haşlanır daha sonra tencerede düdek, yağ, salça, soğan kavrulur ve dizin fasulyeleri ilave edilerek pişirilir. Aynı zamanda, geçin çorbası da denir.

HAŞLAMA PAKLA ÇORBASI: Yazın toplanan fasul­yeler haşlandıktan sonra kurutulur. Kışın pişen bir çorba çeşididir. Haşlama pakla (fasulye), akşamdan suda ıslatılır. Haşlanır ve süzülür. Tencerede yağ, salça, so­ğan kavrulur, haşlama pakla ilave edilerek, tuzu da ek­lendikten sonra pişmeye bırakılır. Haşlama pakla çorba­sı pişirilirken, isteğe bağlı olarak acı kırmızı biber ve bulgur da katılır. Buna, fırıngurusu paklası da denir.



KARA LAHANA YIĞMASI: Yöremizde, çok çeşitli malzemeler kullanılarak yapılan bir yemek türüdür, iste­yenin piriç-bulgur/patates; isteyenin sadece pirinç veya sadece bulgur; isteyenin pirinç veya bulgura ek olarak haşlanmış fasulye; isteyenin havuç veya kıyma katarak yapabileceği bir kara lahana yemeğidir.

Önce lahana doğranır ve haşlanır. Haşlandıktan son­ra, soğuk suya dinlenmeye bırakılır. Tencerede yağ, soğan, salça kavrulur; sonra lahanayla birlikte yemeğe katmak istediğimiz yukarıda saydığımız malzemelerden



YEMEKLER

KARA LAHANA YIĞMASI:
Yöremizde, çok çeşitli malzemeler kullanılarak yapılan bir yemek türüdür, isteyenin pirinç-bulgur/patates; isteyenin sadece pirinç veya sadece bulgur; isteyenin pirinç veya bulgura ek olarak haşlanmış fasulye; isteyenin havuç veya kıyma katarak yapabileceği bir kara lahana yemeğidir.

Önce lahana doğranır ve haşlanır. Haşlandıktan sonra, soğuk suya dinlenmeye bırakılır. Tencerede yağ, soğan, salça kavrulur; sonra lahanayla birlikte yemeğe katmak istediğimiz yukarıda saydığımız malzemelerden hangisini istiyorsak; o malzeme ile yemeği hazırlarız.
Lahana ve ek malzemeleri koyarken, arada sıvıyağ da dökülür, malzeme bittikten sonra yemeğimizin tuzunu ve kaynamış sıcak suyu ilave ederek pişmeye bırakırız.





TAZE ISIRGAN YEMEĞİ (SIRGAN YEMEĞİ):
Isırgan otundan yapılan bir yemektir, ilkbaharın gelmesiyle yeni yeşermeye başlayan ısırgan otunun baş kısmından uç yapraklar koparılır. Toplanan sırgan ele alındıktan sonra tencerenin kenarına vurularak, sırganın içinde toplanan tozlar dökülür, sırgan güzelce ve dikkatlice yıkanır. Kaynayan suda sırganı başlarız. Bu esnada daha kolay ezilsin diye, biraz mısır unu ilave edilir. Haşlandıktan sonra, suyu ayrı kapta olacak şekilde süzülür.

"Sırçanı alırız, eleğe (süzgece) koyduktan sonra, tahta kaşıkla ezmeye başlarız. Ezdikten sonra, tencereye daha önce süzdüğümüz suyunu tekrar ilave ederek mısır unu ve tuzunu da ekleyerek pişmeye bırakırız. Bolca sarımsak soyularak, başka bir kapta ezdikten sonra, kaynayan sırgan yemeğine ilave edilir.Günümüzde teknolojinin gelişimi mutfaklarımıza kadar girdi. Eskiden kullanılan süzgeç ve tahta kaşık yeri­ne mikser kullanılır.Mısır ekmeği ile birlikte yenmesi tercih edilir.

KURU ISIRGAN YEMEĞİ:
Bahar aylarında yayla ve mezralarda toplanan taze ısırgan otunu kurutulmak suretiyle yapılan kışın yemek için saklanan bir yemektir.
Yapılışı taze ısırgan yemeği gibidir.ister taze ister kuru sırgan yemeğinde, soğuk iken sırgana süt kaymağı veya süt katarak da yenebilir.

SIRIM KABAĞI:
Kabak satır veya baltayla kabuk kısmı yontularak soyulur. Soyulduktan sonra, ortadan kesilerek tas şeklinde çangal ağacına takılır ve kurutulur. Normal kuruduktan sonra, şerit halinde uzun uzun kesi­lip yine çangalın dallarına bağ halinde takılarak kurutu­lur.
Bu yemek çeşidi, genellikle kış aylarında yapılır. Kurutulmuş kabak yerinde alınarak 2-3 cm uzunluklarında kesildikten sonra, kuru fasulye ile birlikte pirinç veya bulgur eklenerek yapılan yöresel bir yemektir. Mısır karıştırılarak ekmek yapıldığı da görülür.
iyi kabak seçilerek 5x15 ebatlarında parçalanarak, pişirilmek suretiyle parça kabak adıyla da yenmektedir.

BEZİRGAN AŞI:
Bayat mısır ekmeğinden yapılır. Önce, tencerede yağ eritilir; bayat mısır ekmeği küçük parçalar halinde doğranır. Yağın üzerine su ilave edildikten sonra, kaynamaya bırakılır. Kaynadıktan sonra, ekmeği dökeriz ve biraz daha kaynamaya bırakırız. Tuz da katarak sıcak bir şekilde servise sunulur. Yöremizde, bazı yerlerde şeker katıldığı gibi şeker katılmadığı da olur.

KEŞKEK: Kuru fasulye, dövülmüş buğday, inek veya öküz eti, tuz ve undan yapılan bir yemektir. Buğday ve kuru fasulye güzelce yıkanır ve ayıklanır. Et doğranır. Fasulye haşlanır. Bunun özel kazanları, saç ayakları,ocakları vardır. Kazanların en altına et, fasulye, buğday yerleştirilir. Tuz eritilmiş olarak sıcak su ile ilave edilir. Kazandaki keşkek eldeç (odundan yapılmış keşkek ez­me aracı) kazanın içine batırılıp çıkarılarak dondurmak suretiyle, eldeçlerin arasında ve yanlarak sıkıştırılarak ezilmeye tabi tutulur. Yenecek duruma geldiğinde halka ikram edilir. Mısır ekmeği ile yenir.

FASULYE KAVURMASI: Fasulye haşlandıktan sonra süzülür. Bolca sarımsak ile birlikte bolca tereyağda kavrulur. Mısır unuyla birlikte kızartılır.

HAMSİ TAVA: Hamsi güzel bir şekilde temizlendikten sonra tuzlanır ve mısır unu ile birlikte unlanır. Tavada kızdırılan yağın yardımıyla, güzel bir şekilde kızartılır. Kızardıktan sonra, üzerine limon sıkılır afiyetle yenir.
Haşlanmış hamsinin, patates dilimlerinin üzerine konulmasıyla soğan ilave ederek bağlamasının da yapıldığı görülür.

PATATES HAŞLAMASI: Patates güzelce yıkanır ve kabuğu ile birlikte doğranır. Tencereye koyup tuz ilave ederek haşlanır. Haşlandıktan sonra süzgeçte (iliştir) süzülerek yemeğe hazır hale gelir.
Patatesin olduğu gibi, fırınlara konularak pişirilip yenmesi başka bir yemek çeşididir.

GALDIRIK KAVURMASI: İlkbaharda toplanan gaydiriklerin yaprakları ayıtlandıktan sonra sapı doğranarak haşlanır. Sarmısak ile birlikte kavrulur.
Galdiriğin mısır unuyla unlandıktan sonra kızartılarak yenmesi de ayrı bir yemek çeşididir.

LAHANA DOLMASI: Kara lahana, pirinç, bulgur, soğan, salçadan yapılan yöresel bir yemektir, ilk önce dol­mamızın harcını hazırlarız. Bunu yaparken isteğe bağlı olarak pirinç veya bulgur ya da her ikisini de kullanabiliriz, (ince mısır kırmasının kullanıldığı da görülür). Pirinci ve bulguru seçtikten (ayıklandıktan) sonra güzelce yıkarız. Tencereye tereyağı, sıvı yağ, soğan, salça, baharatı (kırmızı biber) karıştırarak kavururuz. Kavurduktan sonra bulgur, pirinci, tuzda koyarak kavurmaya devam ederiz. Kavurma esnasında az miktarda su ilave edilebilir. Harcın tam olarak pişmesine gerek yoktur. Çünkü dolmayı sardıktan sonra harç nasıl olsa pişecektir.

Sıra lahananın haşlanmasına geldi. Önce su kaynatılır, lahana suyun içine koyularak haşlanır. Haşlandıktan sonra lahana süzülerek, üzerine soğuk su dökülür ki lahana çok fazla haşlanmasın ve dolma sarılırken yırtılmasın.
Dolma sarılırken lahana ikiye bölünür (büyük olanlar) ve önceden hazırladığımız harcı içine koyarak sararız.

Sarılan dolmayı dibine bir sıra lahana yaprağı serilmiş tencereye güzelce dizerek, kaynamış su, tuz ve isteğe bağlı olarak soğan doğranarak pişmeye bırakırız. Dolmanın üzerine lahananın kalın sapçıklarından konur ve üzeri bir sıra lahana yaprağı ile kapatılır. Dolmaların açılmaması için su kaynamaya başladığında yemeği kısık ateşe almalıyız.

NOT: isteyen dolmanın harcına et veya kıyma da ilave edebilir:

TURŞULAR

FASULYE TURŞUSU: Fasulye turşusu yapılırken dikkat edilmesi gereken şeyler vardır. Bunlar; fasulyenin taze ve canlı olması gerekir. Turşuya ilave olarak yeşil domates, biber, küçük salatalık katılabilir.

Önce fasulyeler toplanır, haşlandıktan sonra soğumaya bırakılır. Turşu koyulurken haşlanan fasulye tuzlu suya batırırız. Tuzlu sudan alınan fasulye, bidona veya fıçıya koyulur, üzerine ek malzeme koyulur, tuz ve sarmısak eklenir. Malzeme bittikten sonra suyunu ve tuzu­nu ilave ederek bidonun (fıçının) ağzı kapatılır. Turşunun suyu, malzemenin üstünde olmalıdır ki üstü bozulmasın.

Turşu yapılırken, fasulye çok başlanmamalıdır. Çünkü, tuzun da yardımıyla çok haşlanan fasulye ezilir.Bu şekilde dört mevsim tüketilen yemek çeşidi hazırlanmış olur. Fasulye turşusunun çorbası yapılır, kavrularak haşlanmış patatesle soğuk olarak tüketilir.

KiRAZ TURŞUSU: Kiraz toplandıktan sonra temizlenir. Bidona önce kiraz sonra tuz ve su ilave edilerek bi­don doldurulur ve ağzı kapatılır.
Kiraz turşusunu kavururken kirazın çekirdeği çıkarılır. Yağ, soğan veya pırasa yaprağını kavurur; üzerine kirazı döktükten sonra kaynamaya bırakırız.

PAZI (PEZİK) TURŞUSU: iki türlüsü yapılır. Birincisi; sadece sapı ile yapılan turşu, diğeri pazının tümüyle (sapı, kökü ve yaprağı) yapılan turşu.
Kiraz turşusu gibi yapılır. Sadece sapı ile yapılacaksa; pazı toplandıktan sonra sapını yaprağından ayırırız, haşlandıktan sonra sapı, sarmısak, tuz isteğe bağlı olarak biber koyar, bidonu doldurur, suyunu da ilave ederek bidonun ağzı kapatılır.

Tümüyle yapılacaksa; kökü ayrılır, diğer yerleri doğranır ve ayrı bir kapta haşlanır. Kökü haşlandıktan sonra, kabuğu soyulur ve parçalara bölünür. Bidona koyar-keri kök, diğer malzemeler, tuz, sarmısak ve suyu ilave edilerek ağzı kapatılır. Kavrulması diğer turşular gibidir.

PALDIR TURŞUSU: Göçler yaylaya vardığında, ilk işlerden birisi de ormanlık bölgelerin açık alanlarında, geniş yapraklı paldır bitkisi sapçıklarıyla toplanır. Sapçı­ğın yaprak kısmı atılır ve dış kısmı soyularak 3-4 cm uzunluğunda doğranır. Haşlandıktan sonra tuz ve sar­mısak ilave edilerek turşu küplerine konulur.Özellikle Kasımağzı Köyü yaylallarında yaygın olarak tüketilen bu turşu çeşidi köye nakledildiğinde yayladaki lezzetinde olduğu görülür.

FASULYE TURŞUSUNUN KAVRULMASI: Turşuyu suya alırız. Fasulye küçük parçalara bölünür. Yağ, salça, soğan isteğe bağlı olarak acı biber kavrulduktan sonra, küçük parçalara bölünen turşu ilave edilir ve biraz su ilave edildikten sonra kaynamaya bırakılır. Taze pırasa yaprağıyla da kavrulduğu görülür.

GALDlRİK TURŞUSU: Galdirik toplandıktan sonra, sapı yaprağından ayrılır ve sapı küçük parçalara bölünür. Biraz haşlayıp, tuz, sarmısak ve isteğe bağlı olarak biber eklendikten sonra, turşu kabının ağzı kapatılır ve hazır olması beklenir. Yaklaşık olarak 1 ay gibi bir sürede turşu yenmeye hazır olur. Kavrulması diğer turşu çeşitleri gibidir.

TAFLAN TURŞUSU: Buna karayemiş turşusu da denir. Yapımı tıpkı kiraz turşusu gibidir.



EKMEKLER

MISIR EKMEĞİ: Hamuru; mısır unu.tuz ve karbonattan ibarettir. Ilık su ile yoğrulur. Hamuru fazla sulu olmamalıdır. Fırında önceden kızdırdığımız tepsi yağlandıktan sonra hamur içine dökülür ve pişmeye bırakılır.

Aynı şekilde hazırlanmış hamuru, üç ayak üzerinde kızdırılmış saçlarda "BAZLAMA" mısır ekmeği,
Ateş yakılan ocakların kızdırılarak; üzeri guguklu saçla kapatılan ocaklarda "OCAK" ekmeği,
Fırın şeklinde taştan yapılmış bileğilerin ateşte kızdırılarak içerisine hamur konulduktan sonra, ateş közü ile örtüldükten sonra yapılan "BİLEGELI" ekmeği gibi ekmek çeşitlerimiz mevcuttur.

ÇÖREK: Beyaz buğday unundan yapılan hamur yoğrulur. Hamuru; un, tuz, ılık, su ve hamur mayasından ibarettir. Hamur, halk deyimiyle cıvık yani sulu olmalı­dır. Hamur yoğrulduktan sonra bekletilir.

Önceleri, çörek, sobanın üstünde sacın üzerinde yapılırdı. Soba yakılır, saç üstüne konduktan sonra iyice kızdırıl irdi. Kızan saç tereyağ ile yağlandıktan sonra, biraz hamur konur ve etrata ince bir tabaka şeklinde yayılırdı. Bir yüzü piştikten sonra, eşün'dediğimiz demir maşa ile çevrilerek, diğer tarafı pişirilirdi. Pişen çöreğin sıcakken tereyağ ile yağlanır ve sıcak yenir.
Şimdi ise, çörek aynı şekilde kızartma tavasında yapılır. Bu daha kolay olduğu için tercih edilir.

GURUT-YUFKA: Hamuru; beyaz un, tuz ve ılık sudan işarettir. Hamur yoğurulduktan sonra 15-20 dak. bekletilir. Gurut (yufka) açılır. Önceleri sobanın üstünde, saçta pişirilirdi. Saca konulan yufkanın bir yüzü pişer, çevrilir; yufka alınmadan önce, tekrar bir yufka konul­mak suretiyle hamur bitene kadar açılır ve pişirilirdi.


Şimdi ise, gurut elektrikli veya tüplü sacın üzerinde pişirilmektedir.
Gurutun birkaç çeşit yemeği olur. Birincisi; şerbet hazırlanarak, gurut küçük parçalar halinde kırılır, şerbete daldırılır ve başka bir kaba alınır. Buna, gurut yağlaması denir.
ikincisi; gurut kızartılır. Tavada yağ kızdırılır, üzerine bütün olarak ıslattığımız gurut serilir, arasına peynir, maydanoz, ceviz, fındık içi gibi malzemeler konulur ve kızartılır.
Üçüncüsü ise; isteyen gurutla börek yapabilir.

YAĞLI BİŞİ: Hamuru, gurut hamuru gibidir. Tencerede tereyağlı şerbet hazırlanır, iki kişiyle pişirilir. Biri açar, diğeri yağlar ve pişirir. Pişiren kişi, yufkanın üzeri­ne fırçanın yardımıyla şerbet döker ve yağlar. Pişen bişi başka bir kaba alınır. Hamur bitene kadar aynı olay tek­rarlanır.
Yalnız şu unutulmamalıdır ki ister gurut hamuru, ister yağlı bişi hamuru olsun, hamurun üzeri nemli bir bezle örtülmeli. Bunun nedeni, hamurun bayatlamamasıdır.
Yöremizde yağlı bişi, özellikle bayram geceleri yapılır. Bu, gelenek haline gelmiştir.

HAMSİLİ EKMEK: Hamuru mısır unuyla yoğrulduktan sonra, temizlenmiş hamsi ilave edilir ve pişirilir.

OTLU EKMEK: Hamuru mısır unuyla yoğurulup, küçük küçük doğranmış pırasa da eklendikten sonra pişi­rilen bir ekmek çeşididir.

CIRITTA: Hamuru; beyaz buğday unu, tuz ve ılık sudan ibarettir. Hamur biraz suluca yoğrulduktan sonra, kızartma tavasında pişirilerek yapılan bir çeşittir.
Sınırlar

Çarşıbaşı İlçesi Doğu Karadeniz Bölgesinde Trabzon-Giresun sahil yolu üzerinde , Trabzon İli ' nin batısında yer alan bir yerleşim merkezidir

Çarşıbaşı İlçesi ' nin doğusunda Akçaabat , batısında Vakfıkebir , kuzeyinde Karadeniz , güneyinde ise Akçaabat ve Vakfıkebir bulunmaktadır.

Arazi Yapısı



Arazi yapısı genellikle dağlık ve eğimlidir . Dağlar bazı bölümlerde denize dik , bazılarında ise paralel olarak uzanırlar . Bu dağlar , bazı kısımlarında güney-kuzey doğrultusunda denize akan akarsularla bölünmüş ve vadiler meydana gelmiştir .Akarsular içerisinde en önemlisi İskefiye Deresi olup , birçok akarsuyun birleşmesi ile meydana gelmiştir ve Karadeniz ' e dökülmektedir .Çarşıbaşı ' nın dağları denizden iç kesimlere doğru ilerledikçe yükselmektedir . İlçenin en yüksek yeri 2150 metre yüksekliğindeki Karadağ Tepesi ' dir . Bu yer hem Akçaabat , hem de Vakfıkebir İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır . Bu bölge aynı zamanda Çarşıbaşılı köylülerin yaylası ve dinlenme yeridir . Diğer taraftan ilçenin doğusunda deniz kenarından başlayan Yoroz dağları , güneyinde Şahinli Köyü ' nün batısında kalan Karaorman Dağları , Kaleköy sınırları içinde bulunan Kulus Tepesi ile güneyinde Hıdırnebi Dağları da ilçede bulunan önemli dağlar arasında yer almaktadır.



İklim



Çarşıbaşı İlçesi , Karadeniz ikliminin tipik bir örneğini gösterir . Genellikle yazlar orta sıcaklıkta , kışlar ise ılık geçmektedir . Bunun yanında bütün mevsimler düzenli ve yağışlıdır . Çarşıbaşı ile Trabzon yakın olmasına rağmen iklim farklılığı görülebilir . Yoroz Burnu ' na kadar günlük güneşlik olan hava oradan sonra tamamen değişebilir . Bunun tersi de olabilir . İç tarafta kalan Çarşıbaşı’nın Yoroz ' dan sonra ikliminde farklılıklar görülebilir . Çünkü Yoroz Burnu ' nun mevkii denize çıkıntılıdır.42 yıl boyunca yapılan sıcaklık ölçümlerine göre , yıllık ortalama sıcaklığı 14.9 derece olarak hesaplanmıştır . En sıcak ay Ağustos olup ortalama 23.2 derece , en soğuk ay ise Şubat olup ortalama 7 derecedir . Don olayları fazla olmayıp daha ziyade Şubat ayında kısmen rastlanır . Nem oranının değeri % 74 civarındadır . Bazı aylarda % 79 ' a kadar ulaşır . En düşük nem oranı Nisan ayında olup % 6 civarındadır . Çarşıbaşı’nda yılın her ayında yağışlara rastlamak mümkündür . Bu bakımdan Karadeniz yağış düzeninin belirgin özelliklerini taşır . Ancak , Karadeniz ' in diğer kıyılarına göre yağışlar bu yörede kısmen bir azalma gösterir . Dağların karayele karşı oluşu engebelerin yüksek olmayışı buna yol açar . Yıllık yağış tutarını mevsimlere göre dağılışında Karadeniz yağış düzeni egemen olmakla birlikte doğu taraftaki merkezlere göre yaz aylarının biraz daha yağışsız geçtiği , buna karşılık ilkbahar yağışlarının daha fazla olduğu görülür . Çarşıbaşı ' nda kıble ya da lodos, poyraz ve karayel rüzgarlarına rastlanır . Kafkas Dağları ' nn soğuk rüzgarlara engel oluşu , Doğu Karadeniz Dağları ' nın yüksekliği ve denizin etkisiyle kış mevsimi genellikle ılık geçmektedir . Kıyı kesimlerine daha az , yüksek kesimlere ise daha fazla kar yağar.



Bitki Örtüsü



İklimin ılıman karakterde bulunması , yağışların fazla ve düzenli olması , kıyıdan itibaren yükselen dağların özellikle karayele karşı bulunması bölgede gür bir bitki örtüsünün oluşmasına yol açmıştır . Eğer orman yok edilmemişse , alt sınırı deniz seviyesinden başlar , 2100-2300 metreye kadar yükselir . Bunlardan 120 metreye kadar olan yerlerde daha çok kışın yapraklarını döken geniş yapraklı ağaçlar ( meşe , kestane , komar , kızılağaç , isfendan , ıhlamur gibi ) , 1200-2300 metre arasında ise iğne yapraklı ağaçlar ( çam ) yer alır . Bu yörede ormanlar denize kadar uzanmaktadır . Bunda yağış ve ısı etkenlerinin önemli rolü vardır . Yerleşme alanlarının dağınıklığı tarım ürünlerinin ekilmesi ormanların çoğu yerde harap olmasına yol açmıştır Bu bakımdan orman ekim alanları arasında az miktarda kalmış , ancak yüksek yerlerde alanlarını genişletebilmiştir .Yüksek yerlerde yaygın ağaç türleri ladin ve kayındır . Ancak , ormanlarda yetişen değişik türler de vardır . Örnek olarak Karadeniz köknarı , Şark kayını az ölçüde sarıçam , gürgen , karaağaç , meşe , kızılağaç , kestane gösterilebilir.



Sosyal Durum



Çarşıbaşı İlçesi ' nde nüfusa göre yaş dağılımı 0-14 yaş gurubunda erkek nüfus % 55 , kadın % 45 ' dir . 15-64 yaş gurubunda erkek nüfus % 54 kadın nüfus ise % 46 ' dır . 65 ve yukarı yaş gurubunda erkek nüfus % 41 , kadın nüfusu % 59 ' dur .Çarşıbaşı ilçe merkezinin % 13.5 ' i okuma yazma bilmemektedir . % 86.5 ' i okuma yazma bilmektedir . Nüfusun % 21.2 ' si okuma yazma bilmekte , fakat herhangi bir eğitim kurumundan mezun bulunmamaktadır .Çarşıbaşı ilçe merkezinde 12 ve daha yukarı yaşlardaki nüfusun % 88.1 ' i çalışma halindedir . Bu oranın % 60 ' ı erkek % 40 ' ı kadındır . Çalışan nüfusun % 2 ' si 15 yaşın altında , % 98 ' i 15 yaş ve yukarısındadır .Çarşıbaşı ' nın 1990 nüfus sayımına göre toplam nüfusu 15.506 olup merkez ve mahallelerin nüfusu 6002 ' dir . Köylerin nüfusu ise 9.504 ' dür



Çarşıbaşı ilçesinde km2 ' ye düşen kişi sayısı Türkiye ortalamasının üzerindedir . İlçenin altı mahalle ve on yedi köyü mevcuttur . Bu köyler arasında nüfus yoğunluğu değişik bir durum arz etmektedir . Coğrafi yapıya bağlı olarak dağınık bir yerleşim mevcuttur . Nüfus yoğunluğu bakımından sahil şeridi oldukça kalabalıktır . Burada km2 ' ye düşen nüfus miktarı ile ilçeye bağlı iç köylerdeki km2 ' ye düşen nüfus miktarı arasında farklılık oldukça fazladır . Sahile yakın yerlerde fındık tarımının yapılması ve balıkçılık nüfusun yoğunlaşmasına sebep olmaktadır .












Genel olarak Doğu Karadeniz Bölgesi ' nin coğrafi yapısı sosyal yapısında etkilemektedir . Arazinin büyük bir bölümünün dağlık ; ormanlı ve tarıma elverişli olmadığı görülmektedir . Ayrıca , ilçede çok çocuk sahibi olma eğiliminin fazla oluşu da gözlenmektedir . Bu durum bölge insanının başka yerlere göç etmesine neden teşkil etmektedir . İlçede göç olayı iç ve dış göç olmak üzere ikiye ayrılmaktadır . İlçe halkı genelde Trabzon ' a göç etmektedir . Ayrıca İzmit , Adapazarı , İstanbul , Bursa , Ankara ve başka şehirlerimizle yurtdışına önemli ölçüde göç ettiği görülmektedir . Göç olayı 17 Ağustos 1999 Marmara ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinden sonra geri dönüş başlatmıştır .Köylerdeki nüfusun bir kısmının ilçe merkezine göç etmesi nedeni ile kısmen konut sıkıntısına rastlanmaktaydı . Ancak belediyenin diğer kişilerin kurduğu kooperatiflerle ilçede aileler ve akrabalar arasında aile bağları oldukça güçlüdür . Yörede ailenin en yaşlı erkeğinin aile reisi olduğu bir yapı gözlenmekte birlikte her sülalenin de bir reisi olduğu görülmektedir.Ülke genelindeki eğilime paralel olarak ilçede de büyük aile tipinden çekirdek aile tipine geçildiği az rastlanan bir durumdur.İlçede sosyal etkinlikler pek fazla değildir . Halk plajı , çocuk bahçesi , futbol stadı , park ve düğün salonu mevcuttur . İlçenin turizm tesisi yoktur.

Tarım

Çarşıbaşı topoğrafik haritasına bakıldığında ziraate müsait topraklar dağınıktır . Tarım İlçe Müdürlüğü ' nün verilerine göre arazi dağılımı şöyledir .9528 hektar yüzölçüme sahip olan ilçenin 3720 hektarı ( % 40 ) tarım arazisi , 2300 hektarı ( % 20 ) orman ve fundalık , 2500 hektarı ( % 26 ) çayır ve meralık , 1000 hektarı ( % 10 ) tarım dışı arazisidir .Çarşıbaşı tarım arazisi yönünden oldukça zengindir . Arazi yapısı dağlık olan yörenin yapısına uygun her türlü tarla bitkisi , sebze ve meyve yetiştirilmektedir . İlçede mısır ekimi yapılmasına rağmen verim düşüktür . Bunun nedeni mısır tarımında geleneksel metodların kullanılmasıdır . Yörede mısır ve fındığın yanı sıra çay üretimi de yapılmaktadır . Çarşıbaşı ' nda sebzeciliğin ve seracılığın gelişemediği , her ailenin kendi ihtiyacına göre belirli sebze çeşitlerini yetiştirdiği görülmektedir . İlçede , lahana ( kara lahana ) başta olmak üzere , salatalık , domates , marul , biber , patlıcan gibi sebze çeşitleri yetiştirilmekte fakat çoğunlukla aile içerisinde tüketilmektedir . Taze fasulye başta olmak üzere bazı çeşitler az da olsa pazara getirilip satılmaktadır Çarşıbaşı’nda meyvecilik de yapılmaktadır . Armut , elma , erik , kiraz , incir , dut gibi meyveler yetiştirilmektedir . Fakat pazarda satılma imkanı yoktur . Yetiştirilen meyveler aile içerisinde tüketilmektedir . Bu meyvelerden başka karayemiş , turunçgiller gibi ürünlerde yetiştirilmektedir .

Hayvancılık

İlçenin kırsal ekonomik yapısını ülkenin ve bölgenin genel ekonomik yapısından soyutlamak imkansızdır . İlçede ekonomik faaliyetlerin ağırlık noktasını hayvancılık ve balıkçılık oluşturmaktadır . Tabii şartlar , yeryüzü şekilleri , yükseklik ve iklim faktörleri kıyıdan içeri doğru gidildikçe ekonomik faaliyetlerin ağırlık noktasının tarımdan hayvancılığa geçmesine sebep olmuştur . İlçede büyükbaş hayvanlardan sığır , küçükbaş hayvanlardan koyun ve keçi , kanatlılardan tavuk bunların yanı sıra fazla olmamakla birlikte arıcılık da yapılmaktadır .

Su Ürünleri

İlçenin sahil kesiminde kurulmuş olması nedeni ile halkın geçim kaynaklarından birisini de su ürünleri oluşturmaktadır . İlçede 40 ' a yakın büyük , 80 civarında küçük balıkçı teknesi bulunmaktadır . Bu yolla geçimini sağlayan aile sayısı bir hayli fazladır . Son yıllarda balıkçılıktan deniz salyangozu avcılığına yönelme görülmektedir . Çarşıbaşı ilçesi deniz ürünleri ve balıkçılık konusunda oldukça zengin bir potansiyele sahiptir . Balıkçılık konusunda Doğu Karadeniz ' in merkezi konumundaki Çarşıbaşı ' nda Karadeniz ' de bulunan bütün balık çeşitlerini avlamak mümkündür . Cırnık ( kamarasız ) ve Alimetre ( kamaralı ) kayıklar tarafından yapılan olta ve ağ avcılığı ile mevsimine göre Mezgit , İstavrit , Palamut , Lüfer , Çinekop , Sarkan , Kalkan , Barbon , Kefal , Tirsi , İzmarit gibi balık çeşitleri ile büyük balıkçı motorları ile Hamsi avlanmaktadır . İlçede günlük tüketilen balıklardan almak için çevre il ve ilçelerden Çarşıbaşı ' na gelip balık alanlara sıkça rastlanmaktadır